GÜRÜLTÜ MARUZİYETİ VE SAĞLIK
Gürültü maruziyeti özellikle kentsel ortamlarda gündelik hayatın bir parçası haline gelmiştir. Hiç de sinsi olmayan gürültünün insanlar tarafından kabul görmesi kaybolan alışkanlıkların bir neticesi midir yoksa ekonomik hayatın getirdiği bir sonuç mudur gibi tartışmalar bir tarafa, canlı sağlığı için büyük bir tehdit olduğu günümüzde artık bilinen bir gerçektir. Tüm ulaşım çeşitlerinde artan talep ve talebi karşılama iştahı beraberinde yapılaşmayı meydana getirmiştir. Ana akslar dahil olmak üzere insan sağlığını tehdit eden mesafelerde oluşan izlere bağlı olarak konut binalarının inşasıyla birlikte gürültüye maruz kalmada genel bir artışa yol açmıştır.
Batı Avrupa’daki trafik gürültüsü nedeniyle her yıl en az bir milyon sağlıklı yaşam yılı kaybedilmekte ve son zamanlarda trafik gürültüsünün hastalık yükü açısından hava kirliliğinden sonra en kötü ikinci çevresel maruziyet olduğu rapor edilmiştir. Aynı zamanda, birçok insan çalışma ortamlarında yüksek düzeyde gürültüye maruz kalmaktadır. Bu nedenle, kentsel nüfusun büyük bir kısmı, işte veya evde onarıcı bir ortama erişim olmaksızın tüm gün boyunca yüksek düzeyde gürültüye maruz kalmaktadır. Buna rağmen, bu sık maruziyetlerin toplum sağlığı üzerindeki ortak etkisini araştırmayı amaçlayan neredeyse hiçbir çalışma yoktur.
Gürültü insan sağlığını nasıl etkiler?
İşitme, insanın hayatta kalması ve iletişimi için gerekli olan kalıcı bir süreçtir. Bununla birlikte, gürültüyü kapatamadığımız için, maruz kalmanın bir takım istenmeyen etkileri olabilir. Gürültü bilinen bir psikolojik ve fizyolojik stres etkenidir. Otonom sinir sistemi ve endokrin sistemin aktivasyonu ile klasik bir stres tepkisini tetikleyebilir ve kalp atış hızı, kan basıncı ve stres hormonlarının (kortizol, adrenalin ve noradrenalin) seviyelerinde artış dahil olmak üzere bir dizi etkiye yol açabilir. Bu genel stres tepkisi, maruziyet kronik ise sonuçta patofizyolojik değişikliklere yol açabilen ve sağlık etkileriyle sonuçlanan strese fizyolojik bir akut adaptasyondur.
Gürültü ile bilinçli deneyim gündüz stresin birincil kaynağı olabilirken, gece uykusu sırasındaki bilinçsiz tepkinin trafik gürültüsünün sağlık üzerindeki etkilerinde özellikle önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Normal kentsel seviyelerde ulaşım gürültüsüne maruz kalmanın, uyku evresi değişikliklerinden tam uyanmaya kadar uyku bozukluklarına neden olduğu gösterilmiştir. Son deneysel çalışmalar, gece ulaşım gürültüsünün endotel disfonksiyonu, oksidatif stres ve kan basıncı gibi bir dizi biyolojik risk faktörünü artırdığını göstermiştir. Ayrıca, rahatsız edici bir uykunun kardiyovasküler hastalık ve diyabet gibi önemli hastalıklar ve potansiyel olarak kanser ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
Gürültü ve kardiyovasküler hastalıklar
Ulaşım gürültüsünün sağlık üzerindeki etkilerine ilişkin araştırmalar, son yıllarda kardiyovasküler hastalık üzerindeki etkisini araştırmaya odaklanmıştır. Bu çalışmalar sürekli olarak hem karayolu trafiğinden hem de uçaklardan gelen trafik gürültüsüne maruz kalmanın miyokard enfarktüsü, felç ve hipertansiyon riskini artırdığını bulmuştur. Ayrıca, son araştırmalar trafik gürültüsünün atriyal fibrilasyon ve kalp yetmezliği gibi diğer kardiyovasküler hastalıklar için de bir risk faktörü olabileceğini düşündürmektedir.
Mesleki gürültü için, kardiyovasküler sistem üzerindeki etkilere de odaklanılmıştır. Mesleki gürültüye maruz kalma ve hipertansiyon üzerine yapılan bir inceleme, yüksek ve düşük maruziyete sahip işçiler arasında kan basıncında önemli bir artış olduğunu göstermiştir. Mesleki gürültü, koroner kalp hastalığı ve felç ile de ilişkilendirilmiştir, ancak bu hastalıklarla olan ilişkiler daha az araştırılmış ve tutarlıdır. Sadece bir İsveç çalışması, kardiyovasküler hastalık üzerindeki etkileri araştırırken konut ulaşım gürültüsü ve mesleki gürültünün ortak maruziyetini analiz etti. Çalışma, işteki stresle birlikte iki gürültüye maruz kalmanın bir kombinasyonunun, özellikle yüksek bir miyokard enfarktüsü riskine yol açtığını, ancak çalışmanın daha fazla ve daha büyük çalışmalarda yeniden üretilmesi gerektiğini gösterdi.
Gürültü ve diyabet
Son yıllarda yapılan araştırmalar, ulaşım gürültüsünün diğer büyük hastalıklarla ilişkili olduğunu bulmuştur ve bu da kalp-damar hastalıklarının yanı sıra halk sağlığı açısından büyük önem taşıyan hastalıklarda gürültünün etiyolojik bir rolü olduğunu düşündürmektedir. Buna, dünya çapında 400 milyondan fazla insanın etkilendiği, günümüzün en büyük halk sağlığı sorunlarından biri olan diyabet de dahildir. Gürültünün diyabet üzerindeki etkisinin arkasındaki potansiyel mekanizmalar, artan kortizol seviyeleri ve uyku bozukluğu nedeniyle azalan insülin seviyeleri ve duyarlılığın yanı sıra uyku bozukluğu nedeniyle iştah düzenleyici hormonların değişen seviyelerini içerir. Uzun süreli konut trafiği gürültüsüne maruz kalmanın diyabet riskini önemli ölçüde artırdığı bulunmuştur.
Gürültü ve kanser
Birkaç çalışma, ulaşım gürültüsünün meme ve kolon kanseri ve Hodgkin dışı lenfoma dahil olmak üzere kanser gelişimi için bir risk faktörü olabileceğini göstermiştir. Gürültü, çeşitli anti kanserojen özelliklere sahip olduğu bilinen melatoninin baskılanmasının yanı sıra stres ve uyku bozukluklarının bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri ile kanserojenezi etkileyebilir.
Gürültü ve yaşam tarzı
Ayrıca, bir dizi çalışma, trafik gürültüsü ile fiziksel olarak hareketsiz olmak, sigara içmek ve daha fazla alkol tüketmek de dahil olmak üzere olumsuz yaşam tarzı arasında bir ilişki bulmuştur. Bu yaşam tarzı faktörleri, hem kardiyovasküler hastalık, diyabet hem de kanser için iyi bilinen risk faktörleridir.
Hamilelik sırasında gürültü
Son zamanlarda yapılan birkaç çalışma, hamilelik sırasında gürültüye maruz kalmanın fetüs üzerinde, örneğin düşük doğum ağırlığı ve ayrıca anne üzerinde, örneğin preeklampsi ve gebeliğe bağlı hipertansiyon gibi olumsuz etkileri olabileceğini göstermiştir. Potansiyel mekanizmalar, kalp atış hızını ve stres hormonu düzeylerini artırabilen ve kan basıncını yükseltebilen anne uyku bozukluğu ve strestir. Yüksek maternal kortizol seviyeleri, fetal büyümeyi azaltabilir ve hipertansiyon, gestasyonel yaşa göre küçük olmakla ilişkilidir. 20. gebelik haftasından itibaren fetüs, dış uyaranlara karşı bağımsız bir stres tepkisi üretebilir ve bu da büyümeyi daha da kısıtlayabilir. Yakın tarihli bir İsveç araştırması, hamilelik sırasında mesleki gürültüye maruz kalma ile çocuklarda işitme bozukluğu arasında bir ilişki buldu ve sesin havadan karın duvarı üzerinden iletildiğini ve rahmi etkilediğini gösterdi.
Feyza YALÇIN
Sosyolog
KAYNAKLAR
Danimarka Kanser Derneği