ADİL DÖNÜŞÜM
Adil dönüşüm, fosil yakıtlara dayalı mevcut ekonomik yapının, toplumsal adaleti gözeten, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir düzenle iklim kriziyle uyumlu hâle gelmesini amaçlayan bir yaklaşımdır.
Bu kavramın temelinde “kimseyi geride bırakmama” ilkesi yatar; yani karbon yoğun sektörlerde çalışan işçilerin, bu sektörlere bağlı yaşam mücadelesi veren toplulukların ve bölgesel kırılgan grupların, dönüşüm sürecinde olası gelir kayıplarından, iş gücü değişiminden ve sosyal çatlaklardan korunması gerektiği vurgulanır. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre adil dönüşüm, “düşük karbonlu ve iklim değişikliğine dayanıklı bir ekonomiye geçişte işçi hareketinin yol gösterici çerçevesidir; hem dönüşümden etkilenen işçiler ve topluluklar için yükleri minimize eder hem de faydaları maksimize eder” şeklinde tanımlanır. Dolayısıyla adil dönüşüm sadece karbon emisyonlarını azaltmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, yoksulluk riskini ve yapısal adaletsizlikleri de göz önünde bulundurarak, yeni ekonomik düzenin insan hakları ekseninde kurulmasını sağlar.
Küresel Düzeyde Adil Dönüşüm Yaklaşımları
Birçok uluslararası kurum, adil dönüşüm kavramını iklim adaleti, sosyal koruma ve ekonomik kapsayıcılığın kesişiminde değerlendirmektedir. Örneğin, Dünya Çalışma Örgütü (ILO), enerji sektörü çalışanlarının dönüşümden kaynaklanan gelir kayıplarını telafi edecek iş-kur fırsatları, sosyal koruma ağları ve mesleki eğitim programları geliştirilmesini önerir. AB düzeyinde ise Yeşil Mutabakat (European Green Deal) kapsamında, Sanayi Bölgeleri Dönüşüm Destek Fonu (Just Transition Fund) oluşturularak karbon yoğun bölgelerdeki işçilerin geçişi için mali kaynaklar sağlanmaktadır.
Ayrıca, WWF ve SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi gibi kuruluşlar, enerji yoğun şirketlerin adil dönüşüm performansını izleyen raporlar yayımlamaktadır. Bu raporlarda, şirketlerin yalnızca karbon emisyonlarını düşürmekle kalmayıp; aynı zamanda işçi hakları, yerel toplulukların refahı ve sosyal koruma mekanizmalarına ne kadar yatırım yaptıkları da değerlendirilir. Örneğin, SHURA’nın “Adil Dönüşüm: Tanımlar, Prensipler, Uygulamalar ve Türkiye’deki Durum” raporu hem küresel yaklaşımları hem de Türkiye’deki uygulama boşluklarını ortaya koyarak yol haritası sunar.
Uygulamada adil dönüşümün en büyük sınavlarından biri, finansal kaynakların doğru kanalize edilmesidir. Dönüşüm projeleri, başlangıçta yüksek yatırım gerektirdiğinden bölgesel altyapı iyileştirmeleri, yenilenebilir enerji santralleri ve sosyal koruma fonları için ciddi bütçeler ayrılmalıdır. IndustriALL’ın sendikalar için hazırladığı kılavuzda, adil dönüşümün beş temel ilkesinden bahsedilirken (sosyal koruma, istihdam güvencesi, demokratik katılım, eğitim ve beceri geliştirme, çevresel dayanıklılık), “koruma ve destek mekanizmalarının eş zamanlı hayata geçirilmesi, dönüşümü mağduriyet yerine fırsata dönüştürür” denir.
Türkiye’de, EPDK ve Enerji Bakanlığı tarafından desteklenen araçlara ek olarak AB’den sağlanan Just Transition Fund kaynaklarının da bölgesel projeleri fonlaması, hem küçük ölçekli işletmelerin yeşil ekonomiye adaptasyonunu hem de işsiz kalma riski taşıyan işçilerin gelir kaybını telafi etmeyi sağlayacaktır. Ancak bu mekanizmaların şeffaf, katılımcı ve yöresel ihtiyaçlara duyarlı bir şekilde planlanması, adil dönüşümün başarısı için kritik önemdedir.
Adil dönüşüm, yalnızca bir ülkedeki politik tercihlerle sınırlı kalmaz; insan hakları temelli evrensel bir yaklaşımı da zorunlu kılar. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve ILO tarafından ortak hazırlanmış “İnsan Hakları ve Adil Dönüşüm” yayını, “gerçek bir adil dönüşüm, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini, yoksulluk riskini ve ataerki temelli yapısal adaletsizlikleri de dikkate almalıdır” görüşünü savunur. Küresel araştırmalar, 2030’a kadar yenilenebilir enerji ve döngüsel ekonomiyle yaratılacak yeni iş alanlarının, yüksek beceri gerektiren pozisyonlar açacağını ve işgücü piyasasında cesur adımlar atılmasını gerektirdiğini gösterir.
Türkiye’nin 2030’a kadar elektrik üretiminde kömür kullanımını önemli ölçüde azaltması, hem çevresel sürdürülebilirliğe hem de hava kirliliğine bağlı erken ölümleri önlemeye katkıda bulunurken, işçiler için yeni beceri öğrenme programları düzenlemek de yerel halkın sosyo-ekonomik refahını koruyacaktır.
Geleceğe bakıldığında, adil dönüşümün başarısı, sadece karbon emisyonlarının düşürülmesiyle ölçülmez; aynı zamanda toplum içindeki tüm bireylerin hâlihazırdaki yaşam standartlarını kaybetmeden yeni ekonomik düzene entegre olabilmeleriyle de ilgilidir. Bu nedenle, dönüşüm politikaları “tepe yönetim” odaklı değil, tabandan yukarıya katılımcı mekanizmalarla şekillenmelidir. Yerel yönetimler, işçi temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevreler arasında kurulacak diyalog platformları, her bölgenin özgün ihtiyaçlarına cevap veren projelerin ortaya çıkmasını sağlar. Finansman araçları, teknik danışmanlık ve eğitim programları doğru hedeflere yönlendirildiğinde, adil dönüşüm, hem iklim kriziyle mücadelede bir mihenk taşı hem de toplumsal adaletin koruyucusu olarak işlev görecektir. Önümüzdeki yıllar, adil dönüşümün gerçek anlamda omurgasını güçlendiren politikaların ve uygulamaların hayata geçirildiği bir dönem olmalı; ancak bu sayede gelecek kuşaklara adaletli, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir dünya bırakabiliriz.
Feyza SAK
Sosyolog
KAYNAKLAR
- https://www.ilo.org
- https://www.ohchr.org
- https://ukcop26.org
- https://ec.europa.eu/
- https://www.shura.org.tr
- https://static.industriall-union.org
- https://www.enerji.gov.tr
- https://coalregionsintransition.eu/
- https://www.undp.org/publications/just-transition-all
- https://unfccc.int/sites/default/files/resource/Just%20Transition_of_the_Workforce.pdf